Saturday, January 13, 2007

ADNAN OKTAR (Adnan Hoca-Harun Yahya) İLE EDİP YÜKSEL'İN GİZLİ KASET ÇÖZÜMLERİ

ADNAN OKTAR (Adnan Hoca-Harun Yahya)
İLE EDİP YÜKSEL'İN GİZLİ KASET ÇÖZÜMLERİ




Edip Yüksel- Adnan Oktar (1989)

Edip Yüksel, Adnan Oktar ile görüşmelerinden birini gizlice kasede aldı. Nam-ı meşhur Adnan Hoca ya da Harun Yahya' nın ne denli kendi et­kisi altında olduğunu, ilerde lazım olur diye belgelemek için görüşme­lerden birini banda alma İhtiyacı his­setmiş olabilir Edip Yüksel. Bir nüs­hasını ele geçirdiğimiz kasette Ad­nan Hoca, Edip Yüksel’in izahlarını ve fikirlerini tasdik eden bir insan konumunda. Hoca-talebe arasında geçen konuşmayı andırır söz konusu görüşme, her bakımdan İlginç ve dü­şündürücü. Adnan hoca, savunduğu görüşlerinin hemen bütününe yakı­nını Edip Yüksel'den almış besbelli. Edip Yüksel'e büyük bir ta'zim ve saygı gösterdiği ses tonundan anla­şılıyor. Edip Yüksel, konuşmasının bir yerinde, Adnan Hocayı bir tek Mehdilik saplantısından kurtarama­dığını vurguluyor. Konuşmanın bir yerinde Edip Yüksel, Adnan Hoca'ya, "savunduğun görüşleri Reşad'dan (Reşad Halifeyi kastediyor) aldığın halde niçin kaynak göstermiyorsun?" diye soruyor. Adnan Hoca ise cevab olarak şöyle diyor: "Cemaattan arkadaşlar biliyorlar za­ten." Nitekim yayınladığımız bö­lümlerin birinde Adnan Hoca, Reşad Halife'den hangi konularda feyiz al­dığını bir biçimde belirtiyor. Bu ala­kanın altını çizmek gerekiyor. Bu­gün geldiği noktada Edip Yüksel'i eleştiren Adnan Hoca'nın nasıl Edip Yüksel'in bakış açısına ve görüşleri­ne yaslandığını bu kaset bütün açık­lığıyla ortaya koyuyor. Söz konusu görüşmenin bazı bö­lümlerini aynen sunuyoruz.-Girişim-


Reşad Halife'den Feyizlenme

Adnan Hoca- Allah kendisinden ra­zı olsun. Şimdi onun (Reşad Hali­fe'den bahsediyor.-Girişim-) Cuma namazı fikri çok güzel. Hayız mese­lesi vardı, onu araştırdık. Hani ayet­te diyor ki: "Orda temizlenmeyi se­ven mü'minler vardır. Allah temiz­lenmeyi sever..."

Edip Yüksel- Gayet tabii, gayet tabii... Yani temizlenmek, ille de maddi temizlik manasına gelmiyor. (Hayızlı kadınların temizlenmesi, yani gusül meselesi söz konusu edi­liyor burada,-Girişim-)

A.H.- Hem kanın kesilmesi, hem de ayrıca bir yıkanma isteniyor. Ama bu yıkanma gusül yıkanması değil, vücut yıkanması. Pisliğin, ka­nın falan yıkanması...

E.Y.- Hayır onunla alakalı değil. Oradaki yıkanma, kesinlikle yıkanma olayı değildir. Allah, "temizle­nenleri sever" ifadesi vardır.

A.H.- Hangisinde vardır?

E.Y- Şimdi ben bu hayızla ilgili ayeti inceledim. Bu temizleme keli­mesinin, "tahare" kelimesinin Kur’an’da geçiş, yerlerini inceledim. "Tahare" kelimesi maddi temizlik manasına geliyor. Manevi temizlik manasına geliyor. Bir de kurtulmak manasına geliyor. Mesela Allah İsa'ya diyor ki: "Seni temizleyece­ğim onlardan." Yani kafirlerden se­ni kurtaracağım. Bu ayeti kerimede hayzın necaset olduğu söylenmiyor. Bilakis eziyet ve hastalık olduğu söyleniyor. Hastalıktan temizlenenler kurtulunur. Ordaki ifade "kurtul­madır" Çünkü İsa'yı da kurtaraca­ğım diyor.

A.H.- Hmm (Tasdik anlamında. -Girişim-)

E. Y.- Yani temizleninceye kadar, kurtuluncaya kadar...

A.H.- Peki, Allah "temizlenin" derken erkekleri mi kastediyor?

E.Y.- Tabi erkekleri kastediyor, "Kalbinizi temizleyin..."

A.H.- Hıı... Aynı şeyi Allah, o mescitteki (Mescid-i Dırar'daki) er­kekler için de söylüyor.
(Sözün burasında Edip Yüksel, il­gili ayeti okuyup şerh ettikten sonra Adnan Hoca devreye giriyor ve so­ruyor.)
A.H.- Manen temizlenmek mi kastediliyor?

E.Y.- Gayet tabii...

A.H.- Önceleri çok zorlandık ya­ni. Biz iki türlü temizlik olarak kabul ettik. Hem kandan kesilme, hem de banyo yapma. Ama herhangi bir te­mizlik, herhangi yıkanma olarak al­dık.
Başörtüsü veya Tesettür


A.H.- Şu başörtüsü meselesi. Ben bunu halledemedim yahu.. Şimdi Nur Suresi'nde bir şey çıkmıyor. "Göğsünün üzerine örtü salın." Fa­kat o "cilbab"ı sen "manto, pardesü" olarak mı anlıyorsun?

E.Y.- Şimdi "cilbab" olayı "örtü" demektir. Bir de şu insanların dışa­rıda giydikleri giysileri..

A.H.- Ee, peki "tanınmaları ve eziyet görmemeleri" için deniyor. Bunu nasıl anlıyorsun?

E.Y.- Tanınmaları, iffetli olarak tanınmaları kastediliyor ayeti keri­mede. Çünkü eğer
göğüsleri açık dolaşırlarsa "fahişe" olarak görülür ve eziyet edileceklerdir.

A.H.- Göğüsleri açık gezerlerse mi?

E. Y.- Gayet tabii.. Fahişeler, gö­ğüsleri açık, eteklerini daha yukarı çekiyorlar, -bugünküler gibi- cazip yerlerini sergiliyorlar. Bunun üzeri­ne Allah Teala, "iffetleri olarak ta­nınıp kendilerine eziyet edilmemele­ri için bu daha iyidir" diyor.

A.H.-Peki normal bir kadın kı­yafeti kurtarıyor mu bu işi?

E.Y.- Örtü konusunda benim bir çalışmam var. İlerde onu neşrede­ceğim. Başörtüsünün, tesettürün sonradan ortaya çıkarıldığını, Emevi ve Abbasi dönemlerinin bir ruh­ban geleneği olduğunu, daha buna benzer enteresan deliller var. Bil­hassa hadîs kaynaklarında var. Selefiler onu onaya çıkarıyor. Bunu İnşaallah ilerde neşredeceğim,

A.H.- Kendimi ortada kalmış farz ediyorum. Buna bir açıklık getire­miyor, kesin bir ifade kullanamıyo­rum, Bunu bir an önce neşredersek çok iyi olur.

E.Y.-İnşallah.

A.H.-Peki bu"Kur'an Meallerindeki Yanlışlar" kitabı ne zaman çı­kıyor?

E. Y.- Pikaj ve montaj aşamasın­da bekliyor.

A.H.- O da çok önemli.. Niye bekliyor?

E. Y.- Basma ve dağılma açısın­dan problemler var.

A.H.- Kendi kendine dağıtımını yapıyorsun. Peki bunun satışı na­sıl?

E.Y.- "Sakıncalı Yazılar" kitabı mı?

A.H.- Hı hı (Evet)

E. Y.- Engelleniyor. Dağıtım şir­ketleri dağıtmıyor. Okuyucu bula­mıyor yani.

A.H.-(Esefle mırıldanıyor.) Ok­ka gibi olmuş, bayağı olmuş. Ho­cam, beni ilgilendiren bunlar; Kur'an'ın hükümlerinin kolay olma­sı hakkında, o konuda büyük fayda­sı oldu. Hem benim aydınlanmam­da, hem de kardeşlerin aydınlanma­sında büyük bir faydası oldu. Ondan sonra çığ gibi bir gelişme oldu. (Edip Yüksel'in yazılarından ve ki­taplarından bahsediyor hazret. Bu­gün ise Edip Yüksel'e karşı olduğu­nu söylüyor. Edip'len aldıklarını sa­tıyor, snnra da nankörlük ediyor.-Girişim-)

Mehdilik Meselesi "Ya Çıkarsa?"

E. Y.- Yalnız Adnan, senin şu ha­tan var. Sana söyleme zorunluluğu hissediyorum. Yani senin biraz bur­nunu kısacağım...

A.H.- Hah hah hah..

E. Y.- Sen zeki bir adamsın. Sami­mi bir adamsın. Ama bir saplantın var.



A.H.- Mehdilik konusunda...

E. Y.- Mehdilik konusunda...

A.H.-Hahhahhah...

E. Y.- O saplantıdan seni kurtara­madım. Ondan kurtarırsam gerçek­len çok başarılı olursun. Fakat o saplantı seni ve çevrendekileri mah­vedecek. Bu çünkü Allah'ın hoşlan­madığı bir şeydir. Bir insanın kendi kendîne o havalara girmesini Allah Teala hoş karşılamaz.

A.H.- Yahu hocam çok mütevaziyiz biz..

E. Y.- Hayır, hayır, hayır.. Kendi­ni çok aşan bir iddiadasın. Allah bu konuda muvaffak etmeyecek seni. Bak göreceksin, sonunda yukarılara çıkıp düşeceksin.

A.H.-Hahhahhah...

E.Y.- Bak Adnan, ilerde pişman olacaksın. Beni arayacaksın da. Ama diyeceğim ki, sen ettin buldun. Allah Teala gereksiz yere kendi ken­dine tahminde bulunanları muvaffak etmez,

A.H.-Fakat biz Mehdi, "o da ola­bilir, şu da olabilir" falan diyoruz. Sen de olabilirsin hocam.

E. Y.- Sen kendini empoze ediyor­sun. Seninle beraber olmuş, sene­lerce çalışmış (....), senin Mehdi ol­duğuna inanıyor.

A.H.- Yanlış anlamış... Hah hah hah...

E.Y.- Şimdi bak, senden ayrılan arkadaşlar, senin gruba, çevrendeki kimselere kendini Mehdi olarak em­poze etliğini söylüyorlar.

A.H.- Yanlış, yanlış...

E.Y.-Bu konuda sen doğru söyle­miyorsun. Mehdi yalan söylemez, Burda Mehdi olmadığın ortaya çıkı­yor.

A.H.-Hahhahhah hah....

E.Y.- Korkma, Mehdi olduğunu söyle...

A.H.- Onlardan herhangi birisine Mehdi olduğum iddiasında bulunmadım.

E. Y.- Ben Mehdiyim demez, ama kendisini alabildiğine tarif eder. İşle Mehdi efendim Ortaköy'de oturan­dır deyip kendi kendini tarif etmene gerek yok. (A.Hoca, Ortaköy'de otu­ruyor.-Girişim-)

A.H.- Bak şimdi Mehdilikle ilgili büyük alametler var. Çıkış yeri, çı­kış tarihi, şekli-şemaili... Eee, hadis var, öyle diyor, ne diyeyim?

E. Y.- Adnan, Adnan! Hadislerin bir kere uydurma oldukları belli..

A.H.- Yahu uydurma bile olsa...

E. Y.- Ama uydurma hadisleri seçme yapıyorsun. Mehdi, "Abbaso-ğullanndandır", bir rivayet. "Omey-yeoğullarındandır". bir rivayet. Çe­lişiyor. Hangisindendir? Bir rivaye­te gör e, Şam'da çıkacak, bir rivayete göre, Kufe'de çıkacak. Nerde çıka­cak?

A.H.- Hocam, İslam aleminin başkentinde çıkacak şeyi var...

E.Y.- Bunlar uydurma, uydur­ma... Bakıyorsunuz, Emevi döne­minde Şam 'da çıkıyor, Abbasiler dö­neminde Kufe'de çıkıyor.

A. H.- Hocam, ay-güneş tutulacak denilmiş, çatır çatır çıktı.

E.Y.- Sen Mehdi misin değil mi­sin?

A.H.- Değilim, değilim... Peki di­yebiliyorlar mı ağbi (kendisini kastediyor.-Girisim-) "ben Mehdiyim" diyor diye.

E. Y.- Peki, söylemekten ziyade, senin Mehdi olduğuna inanıyorlar­sa ve sen de bunu biliyorsan, onları niye uyarmıyorsun?


A.H.-Bak. Her derste ana konu o, Çocuklar diyorum, "Biz bir Mehdi bekliyoruz. Şahıs yok. Ama gelecek Mehdi.."

E. Y.- Mehdi'nin İstanbul'da çık­ması lazım değil mî?

A.H.- Yok canım, bunlar hepsi farz olan bir konu değil..

E.Y.- Senin kanaatin nedir? İs­tanbul'da mı çıkacak?

A.H.-İstanbul, İslam aleminin başkenti değil midir?

E.Y.- Bu neye benziyor biliyor musun? Bu bir hastalık. Kur'an'da bu tanımlanıyor. Peygamberimiz Mekke'de çıktığı vakit Yahudi ve Hı­ristiyanlar dedi ki, "Medine ve Taif gibi yerlerde çıkması lazım." Bak, dikkat et! Yer belirttiler Allah için. Kesinlikle bir mecburiyet, bir istikbar ifadesidir. Sen diyorsun ki, Allah, Mehdi'yi İstanbul'da gönder­mesi gerekir. Hiçbir delilin yok..

A.H.- Biz kesin olarak demiyo­ruz, olabilir diyoruz. Hocam, bir de çıkarsa.. Hah hah hah hah... (Mehdi-lik meselesi nasıl da oyuncak haline getiriliyor, tiksindirici kahkahaların vesilesi kılnııyor... Yazık, çok ya­zık! Adnan Hocanın gerçek yüzünü görmeyen veya görmek istemeyen safdillere ithaf olunurl-Girişim)

E.Y.- Valla bu piyangoyla ilgili bîr şey değil. Bu yolda gitmesi... Se­ni bu saplantıdan kurtaramayaca­ğım. Neyse, boş verelim... Genellikle "Mehdi, Mehdiliğini söylemeyecek" diyorsun, çevrendeki insanlara ken­dini tarif ettiriyorsıın. Tebrik ede­rim, harika bir taktik yani. Harika bir taktik... Vallahi tebrik ederim..

A.H.-Hah hah hah halı....

E.Y.- Yalnız bu taktikten Allah hoşlanmıyor. Ben seni uyarıyo­rum..

A.H.- Canım ben böyledir diyo­rum, ne suçum var benim.

E. Y.- Ama bu senin bir açmazın. Bir yanda Kur'an, bir yanda o uydurma hadisler. Hadisçilerin bile uydurma kabul ettiği Mehdilikle il­gili hadisleri sen doğru diye kabul ediyorsun.
"Getir Kitabım Cemaate Dağıtalım"

E.Y.- Biz "Kur'an Meallerindeki Yanlışlar" kitabını nasıl dağıtaca­ğız?

A.H.- Getir cemaatte dağıtırız.

E. Y.- Ne kadar dağıtabilirsin me­sela? Ne kadar ayırayım?

A.H.- Bize üç yüz tane ayır. (Ki­tap yayıncıları bilirler; bayağı İyi bir istek bu. Hiç kimsenin dağıtmadığı Edip Yüksel'in kitabını -çıkmamış, çıkmak üzere olan kitabını- Adnan Hoca dağıtacağım, hem de çok sayı­da dağıtacağını söylüyor. Bravo Edip'e, Amerika'ya sahte peygambe­rinin yanına gitmeden önce yerine böyle akıllı (!) bir izleyici bıraktığı için. Ha, Adnan Hocanın hakkını yemeyelim: O, Edip gibi, Reşad Halife'nin resullüğüne inanmıyor. İnansa, mürid olması gerekmez mi? O zaman, örtük Mehdilik iddiasının veya açık Mehdi'nin öncülüğü iddiasının ne kıymeti kalır ki! Bra­vo Adnan'a da doğrusu. Neyi alaca­ğını, neyi almayacağını çok iyi bili­yor. Ayrıca Edip gibi mütevazi gi­yinmek gerektiğine de inanmıyor. Başarılı bir tebliğ için şık ve pahalı giyinmek gerektiğine hasseten ina­nıyor. Bir-iki ufak farklılık daha var sadece.-Girişim-)

E.Y.- Üç yüz tane dağıtabilecek misiniz?


Adam Gömleği Görünce Peşimizden Geliyor
(Edip Yüksel, Adnan Hoca'nın şık ve pahalı giyinmesini şiddetle tenkid konusu yapıyor, bu metodun Kur'an metoduyla bağdaşmadığını belirti­yor.)

A.H.- Mesela bir gömlek alıyo­ruz, beş misli fazla veriyoruz. Adam gömleği görünce peşimizden geliyor.

E.Y.- Yahu, anladım da böyle bir gömlek görüp de gelen bir insan, bir başka gömlek görünce kaçar.

A.H.- Kaçamıyor, kaçamıyor...


(Girişim dergisi'nden)

No comments: